o kadar nimetli insanlar
ve yüzsüz dilenciler tanıdı ki
bir gönül hırsızının peşinde
ellerini mahremlerde mest ettiğinde
iyinin ve kötünün farkı fuzuliydi
hissedilenden gayrı yokluktu
miras ne varsa gaipten farz
dünya denilen sarmaşık farkındalık
bir tutam aşkla yosmalaşan fundalıktı
ahlak reddinde tanrılaşırken
dikenli köklerinden gelen cebirle
sevilmek için delice debelenen
ateşten solucandı ağaç diplerinde
yosun tutan aklının aksine
aciz dudaklar ısırıp koparıyordu
açık yaralarının yoncalarını
balçıkla sıvanan güneşinde
bukalemun iştahıyla nabzın şerbetine
renk değiştirerek saklardı hıncı
kösnül kamuflajın en dilencisi Naci
gözleri ne kapalı ne açık uyurdu
bir çirkin ifadesizlikle büyürdü
günün geceye kırılıp büküldüğü yerde
çatlarken Prometheus insan sureti kilinde
bıraktığı ruj izleriyle imgelerden kinlenmiş
artık olduğu tanrıdan bir lütuftu kaybolmak
ölesiye sakin kumdan çiçeklerinde
Resim: El Greco “Laocoon” (1614)