sevişmeyecekler seninle sıvazlama
şansını kıran yeşil yılan ağacında
günaha giremeyeceksin gariplenme
dönemeyeceksin kara deliğine
bulantı dehlizlerinde delice şiirlerinle
buhranlarında bulamayacaksın
küçük ölümler Fransız dilinden
bir buket yıldız parlaması zihninde
cadıların yükseliyor ayinlerine
dışarı iterken seni sınırlara
batının çıplak kalmış adına
sırtında taşıdığın o kaknem yaratık
şimdi yüreğinden kasıklarına azat
inme gibi inen yıldırımla titrerken
seni işlevsiz ve eksik kılan inayet
ilerleyen aşk dediğin bu hastalık
kimseye ait değil tahammülsüzlüğün
cinayet kızgınlığında kestiğin gök
o yumru biçimli bulutların yumuşaklığı
korkuyu terk etmenin ustalığında
yavaş yavaş can verir iblislere
göksel duvarlar örüldü arasına uzuvların
kurban edince yaradan uçurumlar açılacak
kılıfını bulamadan başka örtülere üşüyen
peygamberler gibi sarınmak isteyeceksin
tanrının kollarından öyle şüphelisin ki
yanmaz kumaşlarını ete döndüreceksin
sırf yeniden doğmak için kapsanmak için, sıkışmak
haydi kocaman boşluk, haydi artık mavi!
Resim: “Cadılar Sabahı” Luis Ricardo Falero (1878)