tanrının örtüsünü sıyırıp da ara ara
omuzlarını, bağrını, seven yerlerini görmüşcesine
utanarak, meyvelerini eteğinde toplasan
mutlu anları kendin yapabilsen boğdurmadan
kötülük dediğin nefsine, kara balık aklına
ışığı ağzınla yakalasan, göğü iradene iliştirebilsen
zamanın hamuruna hamdini katınca
Yunus’un taşıdığı odunlarla ısınırcasına
altınla öpebilsen kırdığın her şeyi
terse dönmeden kuyunun yegane nilüferi
tonlarca bulutu taşısa, renk tonlarınca aşkla
gözlerinin ferine batmadan dünya
gülerdin ya şarkıların arasına yarının tadını kattığında
incecikti gönlün iki yokluğun arasında geçerdi
bir iyiliği bin kişiye bölerdi
şimdi bir dağ ki kar tutmaz, ışık vurmaz
sırf görünmezlik, sırf görünmezlik