böyle böyle çığlık atmayı unuttuk
ya çok gürültülüydü gürühlar, meydanlar, ekranlar
insanlar dehliz dehliz yanan ettenmiş gibi
boşluk, kayboluş, boşluk,
dertten, kederden, sütten kesik aklı kesik eli kesik
ya da ölümün sırtını gören gece kuşları gibi sessizdik
duyulmayacak kadar ağzımız kapalı
gömülü iti kemiği
üzerimizde kılıcı, dev bir sopa, bir sözü, iki fakirliği
ansızın inecek diye depremi dinler bekler dinler gibi
durduk, ağzımız dilimiz kuru, kabus ahlakı ahlak
oysa hergün karabasan zebanilerin işidir
iki sarılıp bir çözülecek döne döne gidecek
dervişlere taş çıkarıp içi kızarıp közleşecek içi inci
çocuk doğurur gibi çığlık atacaktık
bıçağı soksalar bağırmayacak dünyaya akla kara
seçtirmeden doğacaktık her gece artık, artık
sofra artığı, ezilip masalara şarap edilen niyeti
avazım çıktığı kadar birleştiren bir sükün, vardı, vardık
tanrının bizi sevdiğine hala inanmaya inat etme yerine
neyin kefarati huy edindiğin sözsüzlük?