Oya Başak ve Neci

Şiirin resimle buluştuğu yer / where poetry meets art
kırmızı ağacın gölgesi
sıkıştığın yuvan, dar gelen odaların
içinden çıkamadığın koridorların
dua pencereye sığmayan kolun
dinin çiçek döküyor
çiçek değil de sanki kardan örümcek
tevekkül cinsiyetsizliği
dalların arasından budaklanan
mavi arzunun ancak akşama yetişmesi
haydi kalk, kalk
evini elbise gibi giy ve gel
masanın üzerinde bir şey var
kızıl ağaçtan doğmayan
seni mutlu edecek keskinlikte
bileklerin parıldıyor
çamur olmadan gümüşsün teninde
yeşil tüylerini sana uçsuz bucaksız otlak eden
tanrının sırtında ev hapsi
orman senin için değil
senin için orman
tutuştuğunu bilmeden yandığın için günüm aydınlanıyor diye
kimsenin ayak basmaya cesaret edemediği kıyıları düşlüyor
ölümün kuşların getirip götürdüğü bir mevsim olduğunu
odaya astığın tablonun içindeki ressamdan hınçla sanıyorsun
***
uzandığın divanda kimsenin aidiyet hissetmediği memlekete
dönüşen kelime ve rüyalardan bir insanı alev alev bıçaklıyor
her ahın bir dönüşü, haritada bir köşesi olduğunu unutup
kendi varlığını ancak acıların bastırdığı noktalarda buluyorsun
***
bir odada bin baykuş yetiştirince düşünceyle her tabutu
ıslak kuru alevli bantlı açık ve şehvetli her kutuyu açmaya
sırf sarışın olduğun için ışığın sen olduğunu yanmadığına
aldanıyor, uyanamadığın her gece bir çocuğunu yiyorsun