Tek Tek Cihangir

Şiirin resimle buluştuğu yer / where poetry meets art
ağzımı kocaman açtım bir bebek yiyecek kadar
bir meleğin kurutulmuş kanatlarındaki karınca dualarını
hatmedecek kadar dilime hakim ve şehvetin atlı karıncasında
ahdimi bilerek yenilerken yenilen her şeyin
eti ve gürühlarla sevişmeye tövbe etmiş genç
bir yobazı öğün
edebilecek kadar öğütücü dişlerimi geçirdiğim günleri
damak tadımı bilmiyorsunuz anı kurutan turşubazları
uykuluk durgunluk açlık ve karmaşa
sonsuz esneyiş tuzağıma tuz biber ekecek
olan gözlerimin diş minelerimin
parlaklığında açıldığını o an fark eden şeytanın
tane tane anlattığı günah lokumlarını evire çevire
evime inime dinime imanıma ayı pençesi geçirdim
parça parça yeniyoruz kış kancasını
etimiz şehrin dolabında asılı
böyle böyle çığlık atmayı unuttuk
ya çok gürültülüydü gürühlar, meydanlar, ekranlar
insanlar dehliz dehliz yanan ettenmiş gibi
boşluk, kayboluş, boşluk,
dertten, kederden, sütten kesik aklı kesik eli kesik
ya da ölümün sırtını gören gece kuşları gibi sessizdik
duyulmayacak kadar ağzımız kapalı
gömülü iti kemiği
üzerimizde kılıcı, dev bir sopa, bir sözü, iki fakirliği
ansızın inecek diye depremi dinler bekler dinler gibi
durduk, ağzımız dilimiz kuru, kabus ahlakı ahlak
oysa hergün karabasan zebanilerin işidir
iki sarılıp bir çözülecek döne döne gidecek
dervişlere taş çıkarıp içi kızarıp közleşecek içi inci
çocuk doğurur gibi çığlık atacaktık
bıçağı soksalar bağırmayacak dünyaya akla kara
seçtirmeden doğacaktık her gece artık, artık
sofra artığı, ezilip masalara şarap edilen niyeti
avazım çıktığı kadar birleştiren bir sükün, vardı, vardık
tanrının bizi sevdiğine hala inanmaya inat etme yerine
neyin kefarati huy edindiğin sözsüzlük?