yalnız, lüzumsuz ve hikayesiz
rüzgarın dağıtmak üzere olduğu
bir bulut duman içinde yüzerken
çıplaktan da çıplak
bir gün döneceği
biçime çare çerçeveleyen
belki yuvarlak belki dikensi
ve azıcık isimsiz bir yere
yakın ve tahrikkar düğümlenirken
üzerine çizilen çizgiler
ve yakınacak hakkı yalnız
kendinde lüzumsuz ve öyküsüz
büzüştüğü kuytuda
derinlik diye diye inleyen
dert deryasına devşirildiğini
düne kadar bilmeden döndü
durdu
döndü durdu
çocuk ölümüydü gözleri
ışığı yuttukça büyüyen
kadın ekseninde yalnız, lüzumsuz
masalsız yakınılmış bir mesafe
kime hizmet ettiği takipsiz
elleriyle altın varaklı defterlere
yükseklere öykündü öyküsüz
öksüz bir övülme
dirilmek
yeni bir isimle Naci-siz
öyle ve sıkı ve dar ki
ölümün dahi sızması haram
ıslaklığından kayıp zevklenen
başka bir insan suretinde
husumet taşırmadan
dürtüleyebileceği tüm varlığı
peşkeş çekmek için çekingen
şu yazıya bak, şu yazgıya bak!
yalnızsın ve hikayesiz
lüzumsuz ve kurgusuz
“ne içindeyim zamanın,
ne de büsbütün dışında;
yekpare, geniş bir anın
parçalanmaz akışında”
küllerini özleyeceğin
aklına gelir miydi hiçin?
yalnız, lüzumsuz ve hikayesiz…
Referans: Ahmet Hamdi Tanpınar “Ne İçindeyim Zamanın”
Resim: KwangHo Shin