İnsanlar konuşur, kırar, aczin sınırı, dilin kemiği yok… Uzak durmaların, korunmanın en güzel bekçisidir “ben böyleyim” diyerek kaçıp gitmek. Kendini kabullenişteki, kendini bilmekten doğan huzurdan bahsetmiyorum, dünyadan ayrı kaldıkça içinde kırılan bir endişe bataklığı senden bahsediyorum Naci. “Ben böyleyim”, kendinden o kadar emin misin?
İçinden konuşan o sesi tanır mısın? Yazarından ayırt edebilir misin düşlerini, sözcüklerini? Kafanın içindeki ses, belki de başkalarının dilinden. Bölündükçe çoğalan bir varlık değilsin ki! İnsan dediğin başka insanlarla çoğalır ancak, bu yüzden gitgellerin.
Kendi içine kaçıp saklanıp dünyalaşmak ile, açılıp genişleyip azıcık taşarak sınırlarını zorlamanın arasındaki ince çizgiden bahsediyorum. Orada ismin gizleniyor Naci. Hem herkes gibi hem de herkesten farklı ismin. “Ben böyleyim” derken dışarıda bıraktıkların, seni tutuyor mu, açıyor mu? Acıyor musun?
Azıcık da olsa düşüncelerini değişebildiğini düşünsene, senden izinsiz değişen şu bedenine uyum sağladığını. Ne zaman nehirleşecek, ne zaman göle döneceksin zaman kuytunda? Ah karar verebilsen keskinliğini yumuşacık hamurlarla sarabileceğin vakitlere.
Yeni bir gölge mi? Eski bir güneş mi? Kendi içine gömülüp yitmeden seni yaşatacak “ben böyleyim”in ömrünü söyle bana.
Bir kuşluk vakti sen de kanatlanamayacaksın, tıpkı deden, tıpkı annen gibi…