Arslan Ormanı

Arslan senin hasta olmanı istemiyorum

ormanım da avcılık yapıyorsun

seni şiirle besliyorum gidene kadar

ve dudaklarının kenarında kan var hep

bana kuvvetli olduğumu gösteriyor

maymun omzumda sincap sırtımda

çaldığım çok mısra var sana adak

ben Naci zavallı kavallı

çağırıyorum partime tam zamanlı köyüme deli

sevişmek için gelmiyorsun çünkü

kola ve bisküvi var, hocalar üflüyor işkillenme

güce tapıyor ve kadınların olmayan uzuvlarını

yalıyorum boş zamanlarda

hep erkek getiriyorum

kurban etmeye

bana bir ülke vermişler gibi geliyor

üniversitede çünkü yeşillik görünce

kenarlarında yosunlar tutan 

cinsel organların ağladığını duyuyor

kendimden ve gece canlılarından korkuyorum

o yüzden kötüyüm

görsel: Guillermo Lorca

Kafa Kafaya

çok kafa yardı, çok kafa; jöle gibi aklı Naci’nin şu

an içine biraz da votka katarak yılbaşı partisini

beklemeyi düşünüyor, tek bir gece tek bir an her şeyi çözecek

ama artık parti olmadığını, çünkü partinin her şeyi ele

geçirdiğini biliyor, ama, ama, ama kabul etmek istemiyor

sene 1984, elinde Winston sigara… işte kavga:

kalbin isteği, aklın söylediği

aklın bildiği, kalbinin iteklediği

ve kafasını gidip doğrudan öbürünün kafasına vuruyor

yarılıyor, ömrü de

kadın, erkek, cam, taş, hayvan, minnet, iffet

patlayınca balonlar, karpuzlar, o güzel renkli sıvılar

yavaş yavaş, ayyaş ayyaş

birbirine karışıyor, ebru değil, akıl aklın içinde

insanlara gidip durduk yere kafa atmasının sebebi bu

sekse çiftleşirken tekilleşmeye hayvani çağrı

kırmızı kırmızıya, anılar anılara, pişmanlıklar pişmanlıklara

ve gene aynı şekilde kavga ettikçe zihninde

ıstakozlarla kaynarcasına onlarca insan yaşamaya başlıyor

böyle indirdim resmi, reisi

donunu indir anca sen Naci

en son ne zaman kendin içine için yaşadın?

Naci biliyor, o kadar yer yok, zaman yok

ama vurmuş bir kere, vurmuş alışmış, kudurmuştan kuduzdur

düz durmuyor, iki meme, iki amele, iki meale  

her şeye kanabilecek kadar kelime kaybediyor

yeter ki canı yansın, yaşadıklarını bilsin aklında

hayatının tanrıca çizilen çizmesinde

kendi ayak parmaklarına bile yer kalmamış

sıkışmış, kendiyle sıkıştıkça iyilerini kaybetmiş

iyi parti, dolar indi kalktı, dolar boşaldı

öyle daraldı, akla zarar, çiçekleri sol, yüzü sarardı

kıyıyı ve gelgitleri düşünüyor, üşüyor

üzerine kitabın kapağını kapatıyor, örtüsü, dürtüsü

aklına dünyaları alıyor ama dünya aklını alamıyor

ne iştir, ne içtin votka karpuz jöle beyinli Naci?

Görsel: Kenne Gregoire  

 

 

 

İvmeme

dönme dolap dönme

her yeni hayalle eskiyen

cüce paltosu

aralık kapısı kapıcısı

bir umut kusurcusu

Naci Paşa

ile

gıdısını tutuyor etini bürüyor

“çirkinsinsen”

döne döne

*

bu sene daha

bir sene sensin

aşağıya doğru

ivmeme meme, meme

bakma sen

kadınlı ilçesi Naci’si

sınıfta olmak bile lütuf diye

akıldışı işlerin okulu

hamdın oldun

pişi suratlı

*

of çok genişsin ve engebeli

cildinden vadeli

öpemiyorum

parasını alamayan kimse kalmasın

ahirete et satanlar

zincir tükürüyor lirayla

gemileri yürütmüşler içinden

dolarsa

ele boşalır yana yatak

*

haberi yok ayağından bağlı

sınıf kuzular gibi

meeee meeelesef

kurban ediliyoruz

hatırı sayılır bir şekilde

terk ediliyoruz

başaklarımız kurumaya

yüz tuttu

tutacak kalmadı

bir güzel yüz, iki güzel göz

o da Naci’nin değil

*

Görsel:Johannes Grützke

 

Har Har

Har har

yerinden çıkarıp üzerime alıyorum

iktidarmış can-a-var

Allah diye bağırıyor

hepsini istiyor

içinde Naci

terakota meme ucu geçen bir şiir

Marslı eve kartpostal yolluyor

öyle anlamsız ki

tek başına dağın üzerinde

sen ben param param parça

iki dolar

elimin tersi, yüzümün düzü, göm göm

yüz görümlüğü

bir öpse belki

asgari bir müşterekte bulaşacağız

ama öyle ketum melun

bakmakla olmaz ki

vakit eziliyor ayaklarının altında

gel ters çevireyim seni

başka yere ak

sen memnun alan memnun

Mecnun halin deli oldu

razıyım yeter ki “in the”

ranzamda seksi iblis arslan

çekirdek misin insan mı?

seni içime içime can-ı-var

görsel: Geliy Korzhev

Ahlaksız

tam bir ahlaksız, mesut

şeytan ağzında tüylü

ahlaksızlığı mükemmel bir

Amak-ı hayal

kitabın içine dışında sıkıştırmış

uzağı iyi göremediği kadının

tövbe sevişmeleri aklında Naci

vücutların yerlerini biliyor

bir resim ver ona

iki kelime işit, teröristleri var 

aşk yırtıcıları

ısırarak çıkacak sanıyorsan

yırtarak aklarsa

yanılırsın, yanıldığın kadar

ılıksın ve

tüm o ahlaksızlığı açık

etmek için kelimeler var

üzerine sürüyor

duymuyor soğuk

Logos, Lodos, umurumda değil

rüzgârın hep kuytularında

kuyruğundan tutmuşsun

bırakma günahsız

görsel: Julia Soboleva

yalan dilin meyven ellerin

yalan dilin meyven ellerin

yıldız geçitleri karıncalar

ışıklar sırtını kaşındırıyor Naci

yüzü koyun bir çiftlik düşüncesin

melek ayağı köpek sesi

bir açılım istiyorsun ama

çitini kıramayan sen

dünya küçük elini kemiriyor

büyük uzuvlarından başlıyor

yeme bitiremiyorsun sen açsın, aç

maskende küçüldün kaldın

evin mağara ağacı 

yeşil çin çin kedilerin aç

giriyor çıkıyorsun mahallelere

kadın suretleri hayaletler gibi dolanıyor

adamlar adam sarıyor bırakıyor

sıkıldıkça şevkin

ağzın sulanıyor aklın bulanıyor

anlamıyorsun yerde yatan sen misin

meyven mi

uyanacak mısın yetişemeden

titremeyecek 

kime ait gözlerinle

tohumlarını at 

yalan dilin meyven ellerin 

görsel: Roberto Ferri

Ya Kulum

Gözlerini deviriyorsun

Ellerini açmışsın

Bir yozlaşmadan bahsediyorsun

Ağında tat yok

Sırtını dönmüşsün

“Makamın bir ağırlığı olur

Başaklarını açmışken almazlar

Eleğinle gitme değirmen dereli derviş”

Diyorsun kendine rüyanda

Yürü ya kulum

Dese baş tanrı tartanlar

İnanmazsın “artık” din dersin

Seni üflüyorlar deliklerinden

Ezgiler dizlerinde

Çıtırdayan namaz sesleri

Yüzünden camiden

Kovulmuşsun

Üç duayı sığdıramamışsın bir kaba

Tecavüzcüye tecavüzcü dediğin

İçin senin ipini yağlıyorlar

Ağacın avuç için

Ahiret konuğu

Beyazların sakaldan seçilmiş

Kazanacağım diye bekliyorsun

Nafile eleğin duvarda

Ekmek oldun hamursuz

Şarap yerine zemzem

Çiğniyorlar seni Naci

Üzerindekileri üzerindekiler

Çalıyor birer birer tarlalarından

Görsel: Corneliu Baba “Pieta”

gönül

üç beş kişi ölümlü diye

gömüldüler yandılar biçildiler diye

biz de ölecek değiliz

hayalimin uçları kırık bak

düşleyemiyorum lehimci baba telin kıvrık

sıcak ağzımın değmediğini yiyemem

aklımın içine bir böcek oturtup kemirten zanaatkar

deli dediğin müdürleri kalem odalarından çıkarıyorlar

bak sen diye şölen gibi karmaşalarda afaki bir heyecan

bir Lut kavmi endişesi var

birkaç kelam etti diye melun bir ruha

hokkabazlık yapmayacağız elbet

hepimizin görünmezliğini para ile

kaldırsak herr ağzı kokana

sanat miskin bir mahlasın ardına saklanır

bize küfreder gidici gidici

ölen ölmüş diye ben ölmem

ben sonsuzun sonuna takıldım

sallanıyorum içimde iftihar eden duygular var

Naci diye bir adamı Naciye’ye sevdiriyor

pazartesi sabahları parkları gezdiriyor

sen dişini fırçaladın mı?

sen yok halini düşündün mü bugün?

gel Naci’ye sür yüzünü

O sana soyulsun olsun sağ sol

Görsel: Bogdan Prystorm

Ruh Duman

koyun kılıklı akşam sabahlık giymiş

yar seni ayağından asmışlar

beni avlıyorlar sözde sahibelerinden gizli

ağızlarında saçma saçma sözcükler

üfürükten ölüm melekleri Naci

ellerinde kırmızı balonlar arzudan

çıkış yeşil kıskançlık

kuşların kanatlarına asılmış

çabuk çabuk kalbim parçalanıyor

çabuk çabuk hep işiniz

nereye götürüyorsunuz beni?

elim ayağıma dolandırıcı

patlayan renkler odamın karanlığı

içimin sonsuz duvarları tüyden

ördek leşi sen uçuşa hazırlığı hatırla

ağzında ruh denen dumanın tadı

görsel: Irvine

Ağrında Ev Düşüyor

Evini sürekli uçurumun köşesine taşıyan sen

Dalgalardan, heyelanlardan şikayet eden sen

Bir rüyadan çıkarken aklını kirleten el alem

Naci, acemice isteklerin kırkında kırılıyor

Olmak olmak demişsin Danimarka kıyısında  

Fiyort almışsın zihnine, iki yakan bir değilken

Kuzey’in oğlu kanatlanır sen ah et düştükçe

Sahilde deniz kabuklarını çiğnerken ağzına

Kan revan ihtiraslarına yıkılmamış duvarlarına

Sür ıslanırken dalgalarla sen anca dalga geçerken

Eviriyon çeviriyon çaktırmadan çakılıyorsun

Başını bağlamışsın ağrıdan çıkamıyorsun karşı

Bir pencere kocaman bir ufuk yer dans ediyor

Ayağının altından kayan yıldız anbean sen

Naciye’ye şükret, gümüş köpüklerinde her akşam

Eve gelen düşüne, şükret parça parça bölünmeyen

Kendine has bir takım takıntıların gemilere

Yolculuklara inanıyor, fakat evin tam bir çelik

Yelek ve sen üşüdükçe vuruluyorsun kalbin delik

Deşik eşiğinde doğmamış çocuğun beşiğinde dört

Yöne ayrılmış yerli hikayeleri, kum taneleri

Savruluyor sen düştükçe küçük kuyunda baban el

Yapıyor gel ben ol, vaktin gözünü kapa dilinde

Evinde duruyorsun biblo gibi el gibi ağır mı ağır

Görsel: Wayne Thiebaud

error: Content is protected !!