Boğaziçi

sarar şansının tomurcuğunu

yıldız tozundan tevekkeli

bitmeyen sözlerin dalında

okumuş yüzler kitaplar

sonbaharın sıkılıp düşürmediği

bir sen varsın çeperinden gayri

keyfekeder filizlenen zamanın gamı

tutuşmuş iri nefesinde

yarasından birkaç fersah ötede

ben hisardan hisara bakarken sızlar

Tevfik Fikret’in kemikleri

sıkboğaz ettiğin sevgilinin

“sevdiğim bir kıyamet olmuşsun”

mor salkımlara özenen izleri

aşkın okulu yaşatan o ruh kelebeği

yeşillerini eteklerine almış handan

göbeğinde ağırlıyor hicranları

koşarken kıvrılan yokuşunda

o kaygan tepenin Boğaziçi

sükûneti büyütüyor her kaçan

yaprağı gözde bir ölümlü çocuk Naci!

Resim: Denis Sarazhin 

 

Turuncu Aksine

kırmızıyı canın yandığında gösterme sırf

başka günleri turuncu aksine karıştır

ağzında bir tat olsun güneşten

kar akşamlarında kalınlaşan o ihtimal

sabah ballansın darbelerle dişiliğinde

ger demirlerini yer ayır aralıklarla

ihmal ettiğin dünya dönerken edebiyle

ihtiyatlı bir nimete boyun eğmek kadar

hafiflik yok ilhamında damarlı renklenen

tut kopar istediğin ışık demetlerini

hak etmek diye bir şey yok zira

dalgaların önünde durmak delilik değil

fıtratında varsa büküldüğün kadar büyümek

zarafetini zayıflıkla karalama açıl

nazire edercesine kara deliklere

konuşmak için varlığı, yokluğunla anlaştın ya

dikenlerimden uzakta kaldı

tenin gergin ve parlak

yaralara derin özlemini göm ardıma

sırtımda ölümlü ayak izleri yürüsün

kırmızıyı canın yandığında gösterme sırf

seni sevecek daha çok ışık, daha çok ışık!

Resim: Egon Schiele “Totes Madchen”

 

Kırık Kaderli Ağaç Gölgesi

aynadaki canavarın tek

bir dişinin batacağı karanlık

gözlerinin affına sığmayacak

bir dönüşümü fişteklerken

kendi umutlarına kısır

dolaşan gönlünün ağlarında

isteyip de gülemediğin

çehrelerinde çelimsizleştiğin

kadınların ihtimali

boğuldukça basiretsizliğinden

kurtulan kıvılcımlar

son kez seviştiğini bilmediğin

senin hicranların

her boşaldığında aç bir çocuk doğuracak

kamplarda tozu duman yaşamaya mecbur

bir mültecisin sen Naci doyumsuzluğunda

kırık kaderli ağaç gölgesi

arayan kalpleri yumuşadıkça ölen

savaş düşmanları gibi ürper

kış gelmeden toprağa salık ver

kırka dayanan o ölüm kokulu kumaş

nehirlere kimi gömersen göm

geri gelecek ağzı balçık   

dudakları bıçak

gözleri diş diş…

Görsel: “Judith Beheading Holofernes” by Caravaggio 

Mum Arkası Gölge

acımayın acımayın Naciye

belli bir düzeni dinden imandan

çıkaracak aklını yitirmiş

dağıtmış iklimlerden bahar

son gelmiş gitmiş naçizane

çok ihanet ve yüz görümü

eskitmiş ahlakını suya

kağıttan gemi etmiş

elini kaldırma

hicranından önce saf

hani kocaman bir akşam

sessizlik sırtında damga

ağlayacak kadın gözlerinde

kalın çekmiş sürmeleri

herkes evinde bir soluk

mum arkası gölge

titreyen düşünceler

ateşinden düşünce

birini incitme ihtimalinin

zevk yangınındaki dehşeti

korkunç, korkunç!

düşünde elbet biri

af dilenecek iffetiyle

nefretin eşiğinde

kemikleri ekşirken 

gözlerinin yerine

oyuklar ölümün borcu

omuzları çıplak aşk

mum arkası gölge

Painting: “The Magdalene with a Night Light” by Georges de La Tour

Kızılcık Şerbeti

lambasına vurgun cin yanıklığı

kirazlarını sıkıp bırakmış

vurgunu unutamayan dalgıç

dünya yankısı kabuklarına sırlı

kasıklarındaki ince sızı  

kızılcık şerbeti içtim derken

gözlerin koparamadığı gözler

karışıyor suya yeşil ve kırmızı

Su Birikintisi

varın nemli çeperinde

yosunlaşan avutulmaz hüzün

içimdeki kurumak bilmez

su birikintisi ve açık derisi

nefesinle dalgalandıkça

yansıyan düşlerin sini

tanrı yüzü demlerin

avuçlandıkça yitip giden

Reverans

yoğun mu yoğun

kıvamı macun avuçlarından

sıvazlar kırmızı balçığı

adam ve kadın

tahrikkar yaratıcı

duvarına yaslı gölgeleri

kasıtlı bir ihmal

sonsuzluk yanılgısı

çocuğunda saklı hüznün

yitecek olan ne varsa

şehvetin kanlı Nigar’ı

makyaj ruj, allık, sert bir tokat

uyandır Naciye, çiftleş

suçlu zevklerin şaşkını

iki ayrı yöne yas

başları yaslamış

hamile kadın karnıyla

zamanın dehşeti doğarken

eksik bir reverans

unutulmamak için bu kadar

çaba oğlunda, kızında kazı

ebediyet için hamile

bırak bir şeyleri Naci

bırak artık delilleri

kurduğun oyun aşkın kuruntusu  

renklendir, yinelendir, yalanlarla

ister etten, ister dilden

dönsün döneceği kadar

kenarların delilikten

yenildin sen iliklerine kadar

kıpkırmızı sevgisizlikten

Görsel: Montserrat Gudiol

Yaz Gecesi Yaz

sıcacık kumların düşleri ısıttığı

dalgaların akşamları gündüze yumuşattığı

bir sedef hayalin kıyısından açılmış

dev bir Hindistan cevizinin süt beyazı kıvamı

henüz hiçbir ömrünü silkinmemiş bir kedinin

altın sarısı parlaklığında pullarıyla

Naci huzur topluyor yılanın dallarından

cennetten kovulmuş bir ağacın gölgesine

müteşekkir ayağı yengeç sırtı kırmızı

sırtında palmiye yaprakları kanatlar

kıvrılarak pembe pembe yeltenirken

geleceğin flamingo zarafetine

içinde kristalleştiği okyanusun

ahdini dertlerini incileştiren

tebessüm doğduğu gün yüzünde 

mercan yuvası nar gibi kızarırken

yükselmek vardı kanatlı balıklar misali

tanrısıyla konuşmuş peygamber hafifliğinde

kırkından hemen az önce o ıslak mağarada

suyla dans ederken iman tahtasında

gezinen o görünmez güzeller

zevkle titreyen örümcek parmaklar

dönüştüğü çocuklar ve severek ışığa soyunduğu

kadınların adalarındaki yağmur ormanları

ayıklardı içinin kurtlarını yaz gecesi yaz

Resim: Paul Gauguin “Deniz Kenarında”

error: Content is protected !!