Nirvana

bir gün yanlışlıkla canavarları

üzerine oturduğunda aydınlandı

yüreğine çöken karanlığın ağırlığında

nefes darlığı, göğüste ağrı şikayetleriyle

bulduğunda kendisini ameliyat ışıklarının altında

yarı baygın ömrünün farketmediği

çatlak ruhundan ve kaburgalarından ışık sızarken

tanrım güneş yerine, neşter ve ateş delirecek

yaşayacak diye fısıldaşanların taraklı dillerinden

eski alışkanlık bahçeye kaçtı çıplak ve yaşlı 

Nirvanasına devlet hastanesi avlusunda adım attı

onu görmeden onlarca göz etlerine basıp geçerken

içinden parlayan o fosforlu kudreti seçemezken

insafına kaldığı dünyalıların arasında kanserdi

“geçmiş olsun”

“size de geçmiş olsun”

“ne kanseri?”

“yokluk kanseri, içimde büyüdü yer kalmadı bana hiç”

“sigaradan mı?”

“Evet evet bağrımda söndürdüklerimden”

istemsiz yerdeki izmaritleri topluyordu konuşurken

bir başka yazarın aşk romanı gibi deliriyordu 

ya çöpçü olacaktı, ya da büyük bir yazar

sözcük çöpçüsü oldu kendine mühürlü

Ne Keskin Bir Bıçaktı O!

tam o gelirken,

herkes bir anda başka yöne bakınca

Naci’ye devasa bir hayal gücü bahşedildi

doğumu yalnızlıkla ikiye bölündü,

ne keskin bir bıçaktı o!

“Doğanın bana verdiği bu ödülden

Çıldırıp yitmemek için

İki insan gibi kaldım

Birbiriyle konuşan iki insan”

Cansever’in

dizelerini didiklerken

aslında can sevmediğini

dünyada bir ödül olmadığını

bu kadar sene

sırf nefes alarak keşfetti

hem Naci hem de Naciye şeklinde

sürdüreceği dilin

kime ait olduğunu bulmak için

kendini kesmeye devam edecekti

nokta, virgül,ünlem

boşluk ve daha fazla boşluk…

 

error: Content is protected !!