köşeli

kelebekleri çıkarmak için

karnımın orta yerinden bıçakların ulaşamadığı

aşkı yaratan falcının fosforlu gözleri

delip geçiyor geleceği

tuttuğu karaciğerimden kutu

okur gibi keskin

günahları örten

bir sevgi, kardan dudaklar

içkinin ince teninde

köşelenirken köhnelik

içinden geçen bacaklarımdan

yürü yürü yürü

ulaştığın zirve erittiğin

nefsin buğusunda 

gömmek için için geçmişi

sarınmak peygamber derisinde

İsmail veya İshak

gömleklerimin dikişlerine

asılmış diş perimin dişleri

bir hayvan katledercesine sevdiğim

Görsel: Daniel Pitin

pasta gece

büyük bir yıldızı olsun isterken

tozlarına hapşıran biri Naci

civciv yürekleri toplayan

perileri ormandan kaçıran yamyamlar

sırtlanlar onu ısırmıyor

kocaman bir leke şehrin

kirlenen çamaşırında

şeriat getiren kara kediler

turuncu kabaklar başında

beyaz çarşaflar hortlaklar

debeleniyor gecenin örtüsü

altında karesiz ve buruşmuş da düşünceli

olunca görünmüyor gittikçe

marketlerin boş koltuk aralarında

karıncaların sırtındaki onca yüke rağmen

tek bir yolda ilerlemelerini

insanlara yüklüyor

mum ışıkları doğum günlerinden

paketlerini taşıyor pastacıların

çilekler sürüyor üzerlerine

kremalar içinde köpüklü ağzı

gözlerini kaçıranları kaçırıyor

öyle bir kara kuyusu var bir

değirmenin buğday teninde

tıkıştırdığı pamuk kadar yumuşacık

evleri kadar evlenmek isteyenleri

fiziksellikten sıyıracak şahane

avluların duvarları elleri

turuncu ruju

öyleyse tut dalından indir

kediyi mavi elbiseli geceyi

Naciye ol kadın kıyafetleri

sözlerin parmak araları küflenirken

gel bizi oynamadan biri

karanlıklar karınlıklar olalım

görsel:Hernan Bas

yavruağzı

yavruağzı her yanım

süt dudaklar açıp kapanıyor

hayalin kapıları 

kuşları kedilerden ayıran

dev bir perde elbisem

fırfırlı gözlerim uzaklarda

ışığın dili olsa inse

kırmızı gagası 

göğsüne kadar bir güzelin

beyazdan siyaha ahlarla

tüylerini dökmeden

iki köpek 

biri aç biri niyetsiz

pürü pak kovalasa

içimden geçtikçe kuruyanları

ölü doğa resminden başka

bir çocuk kaçıyor

benmişim hayvanlar

günah benmişim gibi

savunmasız yavruağzı

salonunda curcuna mahşer

inanılmaz kediler altında

aklımdan büyürken

merdivenler sadece zaman

ve neyi görsem vahşi

yalan söylüyor yavruağzı

dünya bizim değil

hiç de olmadı

Görsel: Guillermo Lorca García H.

geçemiyorum

herkes çok güzel parıldıyor

herkes yangının bir köşesinden tutmuş

yandıkça gülüyor, güldükçe harlıyor

ateşten kelebekler ürpertilerimi

sen düşleyen ferden

gittiğim yerleri çizerken

yanık yanık

kalbimin renginden çok derdinden

derin mi derin

her şey için çok geçken

geçemiyorum ben eksilmeden

uzvumdan, halimden, hareketimden

yana yatışımdan

ölümü düşündükçe küçülen

yüzüm, çöken çenem

çıkmayan sesim

unutulacak dokunuşlarım

ve dikenleşen düşüncelerimden

geçemiyorum

o damarlarından, içinden

seni bana tanrı yapacak tanrıya

Görsel: Phil Hale

öpmüş

tek bir kadının ağzını öpmüş

o da büyümüş

çoğalmış erguvanlara dönmüş

hayallere tutunarak

dallanmış budaklanmış

dehlizlerinde kaybolmuş

şimdi eflatunları, lavantaları

arıyor

köşe başlarında

alınlarda

bina yüzleri ve kasıklarda

kurutulmuş

o anı bekliyor

parmaklarının dudaklarında

bir jilet kesiği

iki yol göz yaşı

iki kırmızı çizgi

Görsel: Heather Clements

 

tostoparlak

elbet birisi en önde ölecektir

birinin değeri

paranın iki yüzünden

mızrak vakti geçecektir ve

adamlar ki

yusyuvarlandıkça gri gömlekleriyle

kel ama etli butlu

birini biri elbet hep İsa seçecektir

dinmeyen acılar

gözlerin üzerinde

yuva yuva kapaklanırken

arkamızda güruhlar kısılmış

yerin için bir arzu, bir keyif

bedenin fikirlerini çürütemez ama

huşu dediğin o sıkışıklıktan ırak

ter kokusu, kan kokusu

senden zevk alanlar tostoparlak

cinayet içinden inayet bekleyenlerden

ey bağrı delik tanrısı koru

görsel: Johannes Gruetzke

kırmızı lahana

ne getirdiğini bilemedim hiç

umuda benzetsem fazla kırmızı

aşk desem fazla görünür

elinde tutamazsın

dünya doyurmaz kimseyi

kapı aralıkken 

kaçtı kaçacak

Klimt desem klitorisin

saçların kıvır kıvır kızıl  

bir ziyafete katkı ziyan ötesi

açlık kalbin kendisi

o kadar çok seçim arasından

senin yüzün yaşlılığın

odama alıyorum aklımdan

sırrını çıplaklık giysini

sırtımda omzumda yak

ufak şişeler ağzında ağzım

zehirli dudakları sür sürgüne 

renklerle gelsek beraber

küçük ölümlerin diline

mordan başlamaz kadın olmak

büyür de büyür

içini güldürür yüzünü değil

yarım deve adımları üzerimde

açmışsın sonsuzu köşende

çiçekler eziyetler aşkın  

beni sat, beni özle

herkesten önce gizle içinde

Görsel: Leonor Fini 

bir serçeyi sevdin diye vurmadılardı seni

zarif bir adamdın

ifadeleri düşünerek kelimelerini seçer

gerekirse kendini yerinden ederdin de

kırmazdın, kırmızı yüzünden

kimseyi, kimse yaşardın

bir serçeyi

sevdin diye vurmadılardı seni

kedileri öldürtmedin

kadın odalarında yarı çıplak

dürtmedin niye

tül perdeler altında bin yatağın üzerinde

haydi gel ölene kadar diye

hassasiyetine has bir estetik kaygıyla

dalgalanıp dururken

zihninin denizlerinde gelgitler

seni boğdular en çok

imgeler

harflere karışırdı küfre yakın

başka vücutların kıyılarına

dek nüfus ederken usulca soğuk

bir kalbin rengi gibi konuşurdu

gözlerin

derin bir karanlığın bekçileri

bilemezdik içinde kim var kim yok

ruhunun sahibi kim

görsel: Hernan Bas “Red Herring”

minyatür kölesi

bir minyatürün köşesine sıkışacak kadar  

birkaç beden şekilsizden şekilsiz

bir adam kaplumbağa terbiyecisinden önce

elinde sopa yok ama seni dürtüyor

resim yapmak yasakmış gözünde dili var

şirk düşme sirke git dercesine

hadım ağasının çenesine vuruyor

odanın tek boyutlu şehveti

tam bir ucube macunu sürülüyor

başında anan bekliyor sanki

mavi melek elbisesinden tut çıkar

kaldır onu

dürtülerini pastel renklerde

soldurmuşlar o mu bu derken binlercesi

havvasını köle pazarında seçen ademin ardında

havasını alan adem şövalyesi

maskenin ardında bir tanrı var sanki

kırp kırp göz kanat kırp

yeşil kapının ardında

dişlerine bak diyor saçından önce

kılıcın kınında bahçeye kadar

iki sürahi bir kapı

ya yanlış seçim yaparsam diye korkan

cengaver cenk etmeden ölür

hem de bin kere alim olmak isteyenin

akıl kerhanesinde defter dürülür

sayfaların o uçları kıvrım yılları

karınca duası elinle kapattığın yerin altında

ölüme iksir aradığın yuva

yağmur

seçemedim yağmurun vurduğu

yerleri

alacalı kaldı aşk

kırmızı meleklerle 

soyunmuşum gözümde

çeperlerim senle ıslak

bir deri bir kemik

ayrılık bir yüzüm olsa

bağrıma ciğerime

eve dönen aydınlık sütümde

gel tat beni ıslağın kokusu sinmiş üstüme

ya arzu ya da gözyaşı

akarken oluklarımdan anam

döktü içime bağıra bağıra

kaç kere ölse de başucumda sıcak   

bir anı taşımış dilime

düşün nağme

belki ben hiç ölmem

bir şarkıya ait olur

dilinden asla dönmem

ey tanrının gümüş çocuğu!

acımasız olma şimdi bu kadar

dua dediğin avuçlamak

apış aran da ne bulduysam

duymak kum gibi 

herkimsen başımızda dün gibi

yarının unuttuğu

yıllar yırttıkça derinden

durma dudaklarında çoğalt beni

Görsel:Jean Fouquet “Virgin and Child Surrounded by Angels” 

error: Content is protected !!