Ozan

gördünüz mü beni?

kabak ve kavun ağaçlarının altında

çocuk tüylü yükseldikçe nefes alan

yeşil biri kaftan giymiş masal soluyor diri

adam silüeti içi kof üzerinde deri

mantosu var görmez güruhların

topuğumun altında

diken bir yaratılış mucizesi

İsa asi

ters tutup kar küresinden

sallanırken ıslak bir çölde ceviz ağacında

tepe çukur

ölüm düğün

yırtılış örgü

develerin dilinde dönen

akla varamayan akla karayı seçen

tüm bu gerçek olamayacak imge benim körlüğüm

göz işçiliğim söze angarya

başlarken biten

çürürken parlayan

Görsel: Ravi Zupa

Devşir Bedeni

bir bedeni diğerinden çıkarırken

diğeri hep diğeri 

boşluğun gözleri aşkın üzerinden yürüyor

hakikati ters çevirircesine hayatına kilitlediğin

aynaya karşılık gelen mi seni gören mi

çok sevme ama sevil e mi

senin için ölenlerin bahçesinde bileğine kadar toprak

paranın aşka çevrildiği atölyede eli ağzı bağlı

çiçek atıyor göğün işaret eden eli 

bazı bazı kaçamak bakışlar uyanışlar

bir bedeni diğerine çıkarırken 

devşirdiğin aklında kalanlar 

devşirirken bedeni beyazlaşan kırışan 

kokuyu ismi unutuyor da insan kendi elini

bir veya birkaç organı ödünç vermiş gibi

insanları unutmak için acı

acı lazım tekrar eden 

günahlara bitişmiş üşüyen

silkip atmak seni tutamayan bedeni

Görsel: Ettore Aldo Del Vigo

Kuşun Kadını Gece

biçimsizliği seviyorum anamın kuzguna dönüştüğü

akşamı

kedilerin koridorlarda koşarken duaya

benzer sesleri

benim çıkardığıma kanatlarım şahitlik ederken

eve kaşlarıyla dönen babamın tüyleri

ayaklarını bitiştirirken ilaçlarımızı bulmak için

kabarttığı 

dönme dolaplara asılıyorduk lambanın cini 

bizi sevdiğini

hatırlayacak ve sevdiğine yemin edecek

günahları tükürür gibi affedecek bir aidiyet

ışığı insanca yanmak için

akşam ezanını ve arkasındaki gölgeleri

izliyor

parıldayan göğüs kubbemiz olduğuna yemin etti

her iyi olduğumuzu söylediğimizde bir inci kopardı 

ömrümüzün sahih olduğuna

boyna dolanan o yılan 

kolyeden ancak ruh kanatları ve yüzü kadın kaldı

kuşun kadını kanadının koptuğu an

kıyamet kopmadan tek olduğumuza

inandırın duayı kuşa

Sweet St.Veronica

we never asked for it, but death came early

stains and color-depth here and there

on the fabrics of time, a severed head is a banner

on a cloth banner is a head, is a God

a repetition of the mind-body duality lit ablaze

mixing sanity with time and mimick with error

time travel is a state of mind without bays

have you thought about not existing?

before birth or after death

you’re part of whoever you’ve met

high as a meth-head, low as a fundamentalist

thinking diagonally pinned to the forehead

oozing blood is four-shadowing

Saint Veronica comes and wipes your sweat

dirt and blood, grinding-pride-grounding

everyone needs forgiveness-sweet

Image: The Veil of Saint Veronica

Narin

seni kimse kurtarmayacak cinsiyetinin

sarı saçları papatyalarla açıldığında

kızardığın ve olduğun küçük şeytanı bir

sen başını yastığa koyduğunda uyandırırsın

ormanın cinlerini saldığın elma ağaçları uzaktan

herkes çocuğu sarışın mavi gözlü olsun ister der

hayıflanır her sene on bin çocuk buharlaşır

kimi amcasının dölüne karışır kimi babasının sigarasına

kimi de ezilir anasının apış arasında

ki sen güzelliği tutacak o kadar çok şey aradın ki

narin kalıyor ölümün dudaklarda

çok hafif hatırlanmak için iki hafta sonra

küfrün zevkinde seni hep şeytanlaştırıp sarıyorlar

öleceğin yeri ve günü seçercesine bir serçe

öyle seç arzularını, çünkü seni unutacağız 

Kötülük Badala

büyük ayaklarının içinden küçük ayaklar geçirdim

ölümü isteksizlikle boğdum

sıcağı camın dışında tuttuğum için kumruları

odalara saldılar

beyaza badala badala duvarlar

yalanlı ve ayıplı ellerimi beyaz dişlerimin

arasında tutuyorum aklımın ucundan

başka bir bahçeye açılmasın

beni zaman tırtıklarıyla çalanlar

atlıkarınca aklımda ısır ısır

ahlaksızlığımın tanımı her şeyin bana obje olması

sessiz kelimelere boğdukça 

bir cadının aya tutulmuş kalbiyim

kendimi döne döne 

güneşe şikayet ederek yakıyorum

niye hep kötülüklerimi hatırlıyorum?

iyi ayı balımı kim yedi de günah çıkarmaya

minbere çıkmış bir şaşkın oldum

durduk yere kendimi taşlatıyorum

görsel: Döbröntei Zoltán

Güve Ay Işığı Aşkıdır

ah gözümün nuru ay ışığım

seni öyle büyütmüşüm ki gözümde

kanatlanıp gitmişsin, beni iki kadeh rakı

bebekleri ile bulutlu bırakırken

ışığımı yalamak istediğini bilirdim de

dillendiremezdin sen, başımı eğdiğimde

sevgimi hep zayıflık sandın, ki sandık içleri

sana daha çok yakışırdı, çeyiz sandıkları

varlığının metalaştığı Samsa gibi böcek

leşti

aslında güvenmediğin güvelerdi, seni çeken

gelinliklerle, oyalayan, nakışlayan, işleyen 

demir parıldar aklımızdan geçen bir mızrak

vuslata katledildik seviştikçe

ve güve sevgimiz değişmeden

kızdığımız gibi büyümüzü bozacaklar

korkma da ay ışığı aşığı olalım

Görsel: Anonim

Coin Kiss

my value shines invisible penniless

words are substitute prostitutes

for it is the face value, the penetrating sounds

my façade worth, fear fucks, and robs

some tokens, gold coins, different sides, but always two sides

of a coin, in the air and then ZZ 

whoever thinks “sleeps with monsters” Rich

the flip, the metallic feather taking wings, and the fall is inevitable

right into the mouth, stuck between the teeth

of a crocodile, erect, dangerously

the coined “I,” capitalist, objectifying

the person condensed and squeezed into

a tight whole grammatically

eaten and alive, Schrodinger’s pussy 

the crocodile tears 

us apart

part human, part animal, J’ai mal

pleasure is stolen, not earned

hisss

pleasure is bitten, not kissed

image: Midjourney / Cihan Yurdaün 

Sürükle Çiçeği

aşk dediğin hayvan sürüklediğin 

kokuyor bir zaman sonra

toprağın açtığı yaradan açılan

çiçeği sormuşlar

dalından yaradana bağıran 

baharın kolundan tutan

kışın erkekliği

son raddede arası açık iki cılız tahta

aklın oyunlarını atlarım diye

dünyayı şah-mat ederim diye

atla zamana

düşünerek düşen bir mucize

o hayvan her gün yeniden canlansın diye

ateş kedileri samanlıkta seyran

ölüler kısrak olmuş koşuyor

Ukrayna’da Filistin’de

bulut kuşları melek bitleri onca kesici çeşni 

sonunda eve gelip kılıcını çekiyorsun

öldürecek kimin var

kendinden aşka

görsel: Midjourney / Cihan Yurdaün

Flesh-Monger Life

whoever is not a mind sucks me in

a beast-like thing

shaking off the past as residue

my resin, the end of the feathered glories

guilt-ridden always fear desire, they told

is stinking fleshy gunpowder

pinkish but explosive

BAM

as thoughts melt, I corporal

I, who live in the absence of a true life

turn to a black fiend, held tight, leashed

only as the night pushes in white on, white on

unleashed

youth is an accessory to death

a choking neckless to a dark mistress

slowly reeling me in breathless

confidently wordless, she grins and soothes

faces

wearing fur as a reminder of her fury

animal masking as unwinding, the mortal coil

an excuse to live and walk all walks of life

to wet reproduce nights

only to let me sip

mouth half full, half empty

I’m an apparatus

for the flesh-monger life 

who nudges me to the strenuous  

dark night of the soul

while it matters

saint something, say something

like me vile

whoever minds sucks me in

image: Julia Soboleva

Ağzından Çıkan Dünya

çirkinsin ve ağzının kenarındaki yarıktan sızıyorum

minyatür bir adamın ısırığı tek taraflı tek dişli

kızıl pembe odanın içinden küfürler geçmiş

nefes alıp veren tüccarlar dillenmiş

herkes bir çocuklara dilenmiş sümüklü sümüklü

kimseye muhtaç olmamanın beyne benzeyen damak dalgası

tadı asılı, avuçlarımı sürüyorum senden kapmak için

hastalık desem aşka hasat edecek hiçbir şey kalmaz

bir kadının söylemeyeceği sözü poşetliyorum peşkeşler

boğazın hediye gibi düğümleniyor benim de

cinsel bir şey istemiyorsun ama her şey çiftleşiyor

gözünde büyüttüğün beni yutkunsan kaçacak tek

taraflı bir yemek gibi yanağındaki zincir deliğinden

seni terk ediyorum, evet adını dünya koydum senin

görsel: AI

kara bir aile portresi

bizi bir aile yapan şeyleri düşünüyorum bazen

birbirimizin gölgelerine takılıp çekildiğimizi ve yaşıyor gibi

karanlık bir ülkenin dizlerini kırıp bize eğilip bizi fark etmesini

diliyorum ki ölü anam ve mavi gözlü babamın tahayyülünde

bir huzurlu hayalete dönüşeyim, işini yapan, seven

yıllar geçtikçe görünmezliği ve içindeki kara balçığı artan

ama oradan buradan çalıntı, kiralık düşler ve hayal katili

memleket de bizi artık görür diye eridikçe ışık veren

tıkırtılarım duyulsun diye mutfağın kenarlarında kraldan kaçmış

kırıntılarını arayan, üfleyip püflemeyi nefes sanan bizi, ben

beyaz bir bankta kapkara bir aile portresi verirken ölüme

karşı gözlerimiz gün geçtikçe daha beyaz devşirildikçe

zamanın, anın dışına doğru savrulan bizi tahrik ediyorum

oysa çokluk eriyor, tekbir getiriyor, çokluktan, tek bir ben kalmış

öyle kopuk ve kanatları kırık, bir gülümse üzerimde örtü

beraber titriyoruz, herkesin herkesi herkes sandığından öteye

error: Content is protected !!