Ey Güzellik!

sana aidiyetsiz, sensiz 

sarıldıkça sen açan baharlar

mucize kendinden bihaber güzel

haydi yarat yaratabilirsen!

nefsimden eksik

denizinde gözlerinin yeşil

kıyılanan gamzelerini

o çiğ tanesi şaheserleri

sev sevebilirsen derinliğinde

sabahında ölüm tanrı olmadan 

doğan herkesin gerçeği

ancak sevgisi kadar

uzar da şekerlenir cezbin

sofralar hayaller kurduran

dumansı kadınlar adamlar

zamanın anbean kısalan gırtlağında

sen

iç çektikçe çatlayan aynalar

an yitmeden ismimle 

buruşmaya mahkum kadife tenin

kadar kim sevmiş söyle

ellerimin yüzündeki sevincini

Görseller:Luis Ricardo Falero “Le vin Ginguet”, “le Vin de Tokaï” – 1886

Bir Çift Dost

gel otur yanıma

sahilin incilerden belinde

çizelim ufuk çizgisini beraber

gece bizi öğütemeden

yeni yılı eskisinden

ayırmayacak kadar mavileşelim

iri ve sessiz

zamanın kum taneleriyle

burnumuzda tüten esrarın

içimize sinmeyen kokusu

gaibin denize açılan korkusu

dokunduğunda

ansızın yarılsa o çizgi

fosforlu sırılsıklam

bir çılgının çığlıkları olsak

göğe ölümünü sermiş sağır tanrıya

kırgın bir çift dost

yalan karanlık ardımızda kalsa 

yandığımız kadar

aydınlık

Resim: Devin Leonardi “Long Island kıyısında iki dost”   

 

Yıldızların Altında

soğuk örtüsü kış

uykusu elleri cebinde

yıldızların altında

rüya görmek için didinip duran

oluk oluk gözleri akarken

üzerime kar yağdırıyor 

sarıldıkça yok olan fikirler

öpücükler iyi niyetler

evinin sıcağında baş örtüsünü sıyırmış

aklını ayrılıktan

bir kadın ayazı kışı seviyor

hatıralarını dizlerine yatırmış

hani özlediği sözcükler

kimsenin diline yakışmazken

üşenmeden düşleniyor

üzerinde en uzun gecenin

sessizliği elbisesini

araladığı gelecekler çünkü

en kara noktanın sırtı yaz

nefretinki aşk

Resim: Edvard Munch “Yıldızların Altında”

Salem’deki Sarı Ev Sen

sarı kenarlarıyla bir ev

düşün bedenin sanki

bir köşede

yıkılmak istemeyen

yeşil duvarlarında umutları

sıyrılmış yolun sardığı

hala gitmek istediğin yerler

o bel altındaki vitrinleri

camından yansıyan

bir zamanların arzuları

ciğerleri pembe

sırtını yasladığın kızıl dağlar

destur, cinlerine

kalp kalp ayırdığın odalar

göz kırparken iki göz

pencere dudak bükmüş

yalnızlığına resimler asmış

çerçeveler duvarlarında

sıkışırken zevkle ıslanıyor

yağmur dediğinle gelecek

paspasında küçük ölümlerin

yağdıkça önündeki tozlara

tanrının ip uçları

ışığı tutan yüzün, evin

buharlaşacak, yükseliyor

dokunabildiğine değer

ahşabında aşk ki

gıcırdıyor yürüdükçe sen

ah, kırma seni tutan kirişleri

sokağında tut beni sıkı

lambalar sönmeden

içimizde

gölge fırçasıyla yakın

Resim: A.J. Casson “Old Store at Salem”

Gelinlikler

günler geçerken dikilmemiş

gelinliklerden kadınlar

uykuya yatırıyor bez bebeklerini

gözlerin açılmamış, bitişik

sıcaklığında bir huzur hasıl

olur olmaz vehimlerin üzerinde

ya beni eskisi gibi sevmezse!

ve kırışıklıkların karmaşası

yüzüne vurduğunda yoksa 

kefili geçen günlerden dikilmemiş

yaralar açılırsa balık sırtında

çiçek çiçek kanayan

desenlerinde birini unutabilmenin

başkasının üzerine yaması yanık.

ağzı açık bağrına söz geçirmiş

sırf kadınlaştıkça kanmış adet

bizi dünyalardan ayıran gerçekçe

erkek dişleri kırık

o bembeyaz gelinlik umarsızlık

bulutların izinden akar gider

 

Resim: Gabriel Pacheco

Kalıntı

suyun rakıya nüfuzuyla saf

nefsin hayaletleri genleşiyor

aslan sütünden beyaz

uyku tenin sürahı ucundan 

damlıyor şehrin kutularında

oda oda naftalin kokan

devşirme sevdalar silikleşiyor

göz kapaklarınca unutkan

özünde gördüğünden fazlasını

tutamayacak kadar korkak

sevemedin kendinden çok

tasavvurunda sarhoş uyku

mışıl mış gibi bir akşam

daha da çelimsiz çöküyor

diz(e)lerinde ağrılarını

büyütmüş doğuramadıklarından

tutamadığın tüm dumansı

dudaklar ve alamadıkları aklın

suretleri kifayetsiz ve arsız

aşkın kalıntısı beline inen sızı

geçen günün günahını paklıyor

tek gerçek acı uyutmayan

başında bulut tüccarı

Resim: Dan McCaw

Turuncu Aksine

kırmızıyı canın yandığında gösterme sırf

başka günleri turuncu aksine karıştır

ağzında bir tat olsun güneşten

kar akşamlarında kalınlaşan o ihtimal

sabah ballansın darbelerle dişiliğinde

ger demirlerini yer ayır aralıklarla

ihmal ettiğin dünya dönerken edebiyle

ihtiyatlı bir nimete boyun eğmek kadar

hafiflik yok ilhamında damarlı renklenen

tut kopar istediğin ışık demetlerini

hak etmek diye bir şey yok zira

dalgaların önünde durmak delilik değil

fıtratında varsa büküldüğün kadar büyümek

zarafetini zayıflıkla karalama açıl

nazire edercesine kara deliklere

konuşmak için varlığı, yokluğunla anlaştın ya

dikenlerimden uzakta kaldı

tenin gergin ve parlak

yaralara derin özlemini göm ardıma

sırtımda ölümlü ayak izleri yürüsün

kırmızıyı canın yandığında gösterme sırf

seni sevecek daha çok ışık, daha çok ışık!

Resim: Egon Schiele “Totes Madchen”

 

error: Content is protected !!