Ayçiçeği Tarlaları

yüzümü göstereceğim gözlerini kapattığında

ayçiçeği tarlalarına

iki yol iki hüznü sürüyor

çocuk olduğum için kelebekler ölümsüz

karanlık aldanıyor tuttuğun gibi

ensemin safran denizi senin yüzünmüş

hastalık değilmiş de bir keşifmiş

dişlerini geçiriyor olman olmayan gözlerime

canımı sarı yakıyor 

kırmızı

saklanıyor elbiseme ay ışığı lekeleri

Görsel: Jeremy Lipking

Şehirler Alevler

yangınlar varmış uçaklar

inermiş kalkarmış yoldan

çıkan adamlar tövbeli bakarmış

sakalları ayetleri ayırmış

şehirler alevler

çocuklar tutuşmuş el ele

sınırların ötesinde mahallelerde

aynı katların basamakları

hain diye asamadıkları

çamaşırları ıslatıp yüzlerine

bastırdıkça dumanları

öfke nöbetleri ağıtları

anaların sıkışmış nefesi

asker taşların arasına

kaçmış topları getiriyor

meşin derisinden yüzmüş

toz denizinden taziye

hasta oğlan oyuncak arabaları

kız çocuk bebeğini yıkıyor

mermiler bombalar hayalleri

Görsel: Gerardo Dottori

ağırlık

üzerimde beton ağrılığı ah eden

kafamda sessizlik eski bir yankıdan

çöktükçe içime neden ben

ayaklarım, düşüncelerim, parmaklarım

üç beş çocuk sanki

karıncalanıyor tozların duasında

beni hayattan ayıran duvarların

tuğlaları, kırmızıları kalmamış

itfaiyeciler, köpekler taş sırtımda

uzuvlarım aralıklardan fışkırıyor

biri beni görsün de çeksin diye

kameraya, el, nefes, hu da hu

filizlenmek isteyen

başımı sallıyorum şehir sevmeden

güneş görmüyor

içimde çiçekler, çimenler

karanlığa sıkışan damarlarım

varlığımın atkısı ellerinde

birinin dünya yükü

duymadığım omuzlarımda 

inceliyorum ismimi yazacak kağıda

ki çıkarın beni ağırlığımdan

Görsel: Albert Guash “Landscape”

Yeşil Elbise

yüzünü yüzünü çeviriyorsun

bir derdini uyutmak ister gibi

oysa başındayım

aklın

yüzünü hüzne yaslamışım

sırtımda koca bir şehir

düzen yok diye inleyen

bilinç-altım-üstünden

soluyor ayakta dururken

gözlerin

pencerelerden

koyu, gölge, ellerim cebimde

izlendiğini bilmek

her bir parmak endişe

hastalık, azlık

soluk yastıklar, yıldızlar

kaçamadığım sen

tanrım aç şu panjurlarını

işaret etimden ayır bakışlarını

altı boşluktan

istediğin yeşil elbise ben

Görsel: Lucian Freud 

İşaret

yüzünden düşen bin Mesih

yanık dudaklarında karanfil

rüyaların kızıl kıvrılırken

damarlarında görünmezlik

sen ve senden öte

güruhlar, kavimler, katiller

geçmişe bakan bütünlüğün

gölgeni yedireceğin geleceğin

ocağında iki yüzlü tutkular

işaret ancak işaret yakar

ey yol gösteren!

kan tükürmeyi bırak da sev

satıhta bıraktığın suretleri

avucumdan su içen resminde

çıplak bedenin iki yöne

eğilmiş dumandan bir nehir

mülteciler akıyor ölüme

Görsel: Jeff Simpson

köşeli

kelebekleri çıkarmak için

karnımın orta yerinden bıçakların ulaşamadığı

aşkı yaratan falcının fosforlu gözleri

delip geçiyor geleceği

tuttuğu karaciğerimden kutu

okur gibi keskin

günahları örten

bir sevgi, kardan dudaklar

içkinin ince teninde

köşelenirken köhnelik

içinden geçen bacaklarımdan

yürü yürü yürü

ulaştığın zirve erittiğin

nefsin buğusunda 

gömmek için için geçmişi

sarınmak peygamber derisinde

İsmail veya İshak

gömleklerimin dikişlerine

asılmış diş perimin dişleri

bir hayvan katledercesine sevdiğim

Görsel: Daniel Pitin

yavruağzı

yavruağzı her yanım

süt dudaklar açıp kapanıyor

hayalin kapıları 

kuşları kedilerden ayıran

dev bir perde elbisem

fırfırlı gözlerim uzaklarda

ışığın dili olsa inse

kırmızı gagası 

göğsüne kadar bir güzelin

beyazdan siyaha ahlarla

tüylerini dökmeden

iki köpek 

biri aç biri niyetsiz

pürü pak kovalasa

içimden geçtikçe kuruyanları

ölü doğa resminden başka

bir çocuk kaçıyor

benmişim hayvanlar

günah benmişim gibi

savunmasız yavruağzı

salonunda curcuna mahşer

inanılmaz kediler altında

aklımdan büyürken

merdivenler sadece zaman

ve neyi görsem vahşi

yalan söylüyor yavruağzı

dünya bizim değil

hiç de olmadı

Görsel: Guillermo Lorca García H.

geçemiyorum

herkes çok güzel parıldıyor

herkes yangının bir köşesinden tutmuş

yandıkça gülüyor, güldükçe harlıyor

ateşten kelebekler ürpertilerimi

sen düşleyen ferden

gittiğim yerleri çizerken

yanık yanık

kalbimin renginden çok derdinden

derin mi derin

her şey için çok geçken

geçemiyorum ben eksilmeden

uzvumdan, halimden, hareketimden

yana yatışımdan

ölümü düşündükçe küçülen

yüzüm, çöken çenem

çıkmayan sesim

unutulacak dokunuşlarım

ve dikenleşen düşüncelerimden

geçemiyorum

o damarlarından, içinden

seni bana tanrı yapacak tanrıya

Görsel: Phil Hale

öpmüş

tek bir kadının ağzını öpmüş

o da büyümüş

çoğalmış erguvanlara dönmüş

hayallere tutunarak

dallanmış budaklanmış

dehlizlerinde kaybolmuş

şimdi eflatunları, lavantaları

arıyor

köşe başlarında

alınlarda

bina yüzleri ve kasıklarda

kurutulmuş

o anı bekliyor

parmaklarının dudaklarında

bir jilet kesiği

iki yol göz yaşı

iki kırmızı çizgi

Görsel: Heather Clements

 

tostoparlak

elbet birisi en önde ölecektir

birinin değeri

paranın iki yüzünden

mızrak vakti geçecektir ve

adamlar ki

yusyuvarlandıkça gri gömlekleriyle

kel ama etli butlu

birini biri elbet hep İsa seçecektir

dinmeyen acılar

gözlerin üzerinde

yuva yuva kapaklanırken

arkamızda güruhlar kısılmış

yerin için bir arzu, bir keyif

bedenin fikirlerini çürütemez ama

huşu dediğin o sıkışıklıktan ırak

ter kokusu, kan kokusu

senden zevk alanlar tostoparlak

cinayet içinden inayet bekleyenlerden

ey bağrı delik tanrısı koru

görsel: Johannes Gruetzke

error: Content is protected !!