Bir Çift Dost

gel otur yanıma

sahilin incilerden belinde

çizelim ufuk çizgisini beraber

gece bizi öğütemeden

yeni yılı eskisinden

ayırmayacak kadar mavileşelim

iri ve sessiz

zamanın kum taneleriyle

burnumuzda tüten esrarın

içimize sinmeyen kokusu

gaibin denize açılan korkusu

dokunduğunda

ansızın yarılsa o çizgi

fosforlu sırılsıklam

bir çılgının çığlıkları olsak

göğe ölümünü sermiş sağır tanrıya

kırgın bir çift dost

yalan karanlık ardımızda kalsa 

yandığımız kadar

aydınlık

Resim: Devin Leonardi “Long Island kıyısında iki dost”   

 

Yıldızların Altında

soğuk örtüsü kış

uykusu elleri cebinde

yıldızların altında

rüya görmek için didinip duran

oluk oluk gözleri akarken

üzerime kar yağdırıyor 

sarıldıkça yok olan fikirler

öpücükler iyi niyetler

evinin sıcağında baş örtüsünü sıyırmış

aklını ayrılıktan

bir kadın ayazı kışı seviyor

hatıralarını dizlerine yatırmış

hani özlediği sözcükler

kimsenin diline yakışmazken

üşenmeden düşleniyor

üzerinde en uzun gecenin

sessizliği elbisesini

araladığı gelecekler çünkü

en kara noktanın sırtı yaz

nefretinki aşk

Resim: Edvard Munch “Yıldızların Altında”

Köstebek

senden bir tane var

aklın kibirleştirdiği

o dikenli sözlerinle

puta tapmış şeklin

büyüyor gözünde

bir mağara yalnızlığı

kara bakışların yontulması

ete sarılı avlunda

kıskançlıkla kırçıllaşan

Othello karmaşası 

toprağı didikliyorlar

nefretinle  kazdığın kadar

gömemiyorsun yoksun

Desdemona

küreklerin kemiklerin

kemikleşen yüreğin

keşiflerin hep karanlığa istişare

köstebek Naci köstebek

kıskaç ağzınla kıskan 

yüzünü güldürmek istediklerini

hicranlar kör edecek

senin gibi

kirpikleri adamların

altında öyle sert ve içten

kapandıkça 

teşbih olacak tebessüm

ardında alabildiğince bulutlar

sakin hüzün yayılıyor

kirpilerin sırtında gönlün

delik deşik kelimeler

bir heykeltıraş hapsetmişsin

ağzının içine

boğazın kurudukça

ilhamının pınarlarına

söz kesiyor

taş mezarlar dikilecek

isimsiz kalacaksın korkma

sessiz kalacaksın korkma

aklın kibirleştirdiği

senden bir tane var

Salem’deki Sarı Ev Sen

sarı kenarlarıyla bir ev

düşün bedenin sanki

bir köşede

yıkılmak istemeyen

yeşil duvarlarında umutları

sıyrılmış yolun sardığı

hala gitmek istediğin yerler

o bel altındaki vitrinleri

camından yansıyan

bir zamanların arzuları

ciğerleri pembe

sırtını yasladığın kızıl dağlar

destur, cinlerine

kalp kalp ayırdığın odalar

göz kırparken iki göz

pencere dudak bükmüş

yalnızlığına resimler asmış

çerçeveler duvarlarında

sıkışırken zevkle ıslanıyor

yağmur dediğinle gelecek

paspasında küçük ölümlerin

yağdıkça önündeki tozlara

tanrının ip uçları

ışığı tutan yüzün, evin

buharlaşacak, yükseliyor

dokunabildiğine değer

ahşabında aşk ki

gıcırdıyor yürüdükçe sen

ah, kırma seni tutan kirişleri

sokağında tut beni sıkı

lambalar sönmeden

içimizde

gölge fırçasıyla yakın

Resim: A.J. Casson “Old Store at Salem”

İki Kara Dudaklı Zevk

iki aynı insanın farklı kitapları

okurken yazdıklarıyla 

iki farklı insanın aynı kitabı

okurken kutsal sevişmelerini

zihninde ruhsal

olduğu kadar da organik

kelimelere soyuyor

mayalandırıyor, uçlara çekiyor

tam yırtılıp yitecekken Naci

elbet birileri bakışlarıyla

hatta düşünceleriyle döller

diye bazılarını özel

bazılarını kamusal alanlara

bağışlıyordu

tanrı görünmezliğinden

hoşnutken

bakmanın günahı

ışıldarken gözlerde

ayıplarken

arzularken

herkesi kısa bir süre için de olsa

anlık duraksatacak, acaba dedirtecek

azcık yoldan çıkaracak izler bırakmak

tövbeleri sürmek de sürmek

ahında

hepimizin kaderi çıkmaktı sonuçta

ana rahminden ve hayattan inanç

bedenin dışına

ve iki kara dudaklı zevki Naci

dua yerine geçiyorsa

anlık düşletip nefesleri tutturuyorsa

küçük ölümler An ya

ne büyük zirveydi içinde iki

hatta daha fazla insan ve niyetler besleyen

yüzlere gerginlik vermek

ölümden önce hayalden sonra

 

Resim: Agnes-Cecile

Arzıs Mavi Arınma

zevk veren her şeyi

güzel bildiği 

gülümsemesini kurban edemeden

gezindiği içinin ıslak günleri

ortasında güneş misali

taşıdığı iki çift yeşil cevher

dokunamadıklarına

düşlere, olmayacak hayallere

sürdükçe silikleşti kendi kendine

mutluluğun en saf şeklini

çırılçıplak

kadın bilirdi Naci

ay parçası gerçek ve

güzelliğin arasını

açmak isteyen, genç ölüm

o cömertlik uykusu

sırılsıklam küvette iki büklüm

ana rahmi misali zifiri

kuytusuz evine vesile aşk

şeklini alabilmek aktığı

mutluluğun tutması

gözleri büyürdü yeşil küflere

kara ve yumuşacık tüyleri

her şeyin yüzeyi

muhteşem bir karanlık

dünya perdesinden ince

çekilirken keyfin merkezine

uzattığı bedeli

kara ellerinde kirleri

elbet görebilmek dahi

arınmaktı var olmak

yaratılmış yokluktan

Resim: Ruprecht von Kaufman “Die Reinigung”

İki Kadeh, İki Suret

her akşam üzerinden

atamadığın hicranlarına

bordo nehirler çağlıyor

sarı ışık tozunu alırken

unutmaya bastırdığın

kuytularının köşelerinin

kavuşmaya yüz tutmuş

iki kadeh dudakları

çarpışınca kırılan şehvet

ve kelime kapılarına sıvadığın

sıdkı sıyrılmış kırmızı

aşk diye bir şey yok Naci

açıldığında gözler kocaman

zamanla parçalanmış iradeni

köpekleştiren zaafların

kucağında dimdik dururken

parmaklarının arasından

kemik peşinde koşup giden

rüzgarın eteklerinde Hicran

dağılmış saçları, benliğin

şerbetimsi suçluluğu

ifşası yalnız mahreminin

topluyor asılmadan

duvarlara yansıyan

bukle bukle gölgeleri ki

beyaz gömlek ruhları

sana ait olmayacak

bedenler suretler bitiştirdiğin

Resim:Phil Hale “Flinch”

Mızrakları Işık-Tan

geziyor gafletinde Naci

sürekli kalbi kırık

bacağı kedinin basamıyor

şiirleri ekşitiyor

yüzünü oysa güzellik geçici

hevesleri çivilemiş madam Retina

adama madam adım atsa at

koşturacak hayalleri

elleri zincirle eski bedeni

çıplak ve çılgın memelerini

tanımadığı o keskin kadın

alıp veremediği yüreğinde

kan sürüleri kırmızı uluyor

geceleri açığa süren güneş

mızrakları ışık-tan

dem vuruyor inledikçe

yaradan yaradan ne var

kalan ardından küfür kafir

kudreti pembe sakalları

gururu altında kıvrılan

bukleleri bin bir yoldu

tanrıya vahdet-i vücut şirki

koştu kırık dilinde

bitmemiş tüm aşklara yaşlı

emerken avuç avuç nefesi

zevkle unutuyor merhameti 

Resim: Paul Rubens “Roman Charity”

 

Gelinlikler

günler geçerken dikilmemiş

gelinliklerden kadınlar

uykuya yatırıyor bez bebeklerini

gözlerin açılmamış, bitişik

sıcaklığında bir huzur hasıl

olur olmaz vehimlerin üzerinde

ya beni eskisi gibi sevmezse!

ve kırışıklıkların karmaşası

yüzüne vurduğunda yoksa 

kefili geçen günlerden dikilmemiş

yaralar açılırsa balık sırtında

çiçek çiçek kanayan

desenlerinde birini unutabilmenin

başkasının üzerine yaması yanık.

ağzı açık bağrına söz geçirmiş

sırf kadınlaştıkça kanmış adet

bizi dünyalardan ayıran gerçekçe

erkek dişleri kırık

o bembeyaz gelinlik umarsızlık

bulutların izinden akar gider

 

Resim: Gabriel Pacheco

Kalıntı

suyun rakıya nüfuzuyla saf

nefsin hayaletleri genleşiyor

aslan sütünden beyaz

uyku tenin sürahı ucundan 

damlıyor şehrin kutularında

oda oda naftalin kokan

devşirme sevdalar silikleşiyor

göz kapaklarınca unutkan

özünde gördüğünden fazlasını

tutamayacak kadar korkak

sevemedin kendinden çok

tasavvurunda sarhoş uyku

mışıl mış gibi bir akşam

daha da çelimsiz çöküyor

diz(e)lerinde ağrılarını

büyütmüş doğuramadıklarından

tutamadığın tüm dumansı

dudaklar ve alamadıkları aklın

suretleri kifayetsiz ve arsız

aşkın kalıntısı beline inen sızı

geçen günün günahını paklıyor

tek gerçek acı uyutmayan

başında bulut tüccarı

Resim: Dan McCaw

Boğaziçi

sarar şansının tomurcuğunu

yıldız tozundan tevekkeli

bitmeyen sözlerin dalında

okumuş yüzler kitaplar

sonbaharın sıkılıp düşürmediği

bir sen varsın çeperinden gayri

keyfekeder filizlenen zamanın gamı

tutuşmuş iri nefesinde

yarasından birkaç fersah ötede

ben hisardan hisara bakarken sızlar

Tevfik Fikret’in kemikleri

sıkboğaz ettiğin sevgilinin

“sevdiğim bir kıyamet olmuşsun”

mor salkımlara özenen izleri

aşkın okulu yaşatan o ruh kelebeği

yeşillerini eteklerine almış handan

göbeğinde ağırlıyor hicranları

koşarken kıvrılan yokuşunda

o kaygan tepenin Boğaziçi

sükûneti büyütüyor her kaçan

yaprağı gözde bir ölümlü çocuk Naci!

Resim: Denis Sarazhin 

 

error: Content is protected !!