Adam ve Kadın ve Söylenemezler

Adam vardı kitap okudukça kadın

Olabildiğini düşünen kadın vardı

Okudukça adam olduğunu düşleyen

Olmadıkları şeylerin peşinden

Buluştukları mısrada babalarının

İlgisizliğini ve eril dilini ve sertliğini

Tokat gibi vuran kelimelerini ve bakışlarını

Nazi toplama kamplarına giden trenlerde

Çıplak oturmuş yaralı ruhlar misali kemirmeye

Benzeterek görülmek isteyen bulanık su içli ve içli

Şiirde her şeyi söylemezsin, bedeli olur

Adam ve Kadın

Senin acın hiçbir şey, seninki hiçbir şey esas,

Bir şey yok kitapta çok şey var ve haddimize değil

Acımıza kim kılıf örebilir, öpmeden yaralarımızı

Liderimizin ince bıyığı damın altındaki pembe ışıklı topa

Denk gelmeden kim gaz odalarına sürükleyebilir bizi?

Olmadığınız gibi olunuz

Görsel: Felice Casorati

Açık Yara

açık bir yarayı bekliyor

tuz mu merhem mi

parmaklarının ucunda getirebildiklerinden tekinsiz

biraz daha boynunu çevirebilse

biraz daha sevgiyle kavuşacak

damağını diş etlerini avucuna alabilse

gözünü gözüne değdirince

bir ani parlamayla

kıblesini bulacakmış

tanrının isimlerinden etiyle çalarak

doksan dokuz çerçeveden çıkarcasına

kalbinin sıkıştığı odaları ve baharı

ağzına alıp da ismini

süpürgeliklerde, eşiklerde, mobilya arkalarında

çizikler bırakıp yitmeden sıyrılacak gibi

izler, yarıklar, kırıklar

aşkın ve ölümün lisanında

kendini yaratıyor

yardan bin keyfilikle

görsel: Jen Mazza

Yıldızlar Çarpışsa

şöyle bir çarpışsak da yıldızlar dökülse

ölümden gayri etin harıyla kızıl çizgilerden

dünyalar dönse samanyolundan uzansak

sıkıca tutsam kolundan, diken diken sevişsek

irkilerek şairleri kafa göz yararcasına

dizelerinden vurdursak birbirine dilimizde

yalnız yapayalnız uzanarak

döndükçe dünya çarpışsak yıldızlar dökülse

taştan, çelikten günlüğüne girer gibi yazı

seviştirsek  savaştan, depremden, seçimden önce

soluklaşan benzimizde bize küçük ölümler

büyük kalpazanlık! anları sözcüklere

döndürerek satma çabası, bir dolanbazlık, bir yolsuzluk

su yolundan, Hak yolundan, gurbet yolundan

ıslak zamandan içimizde derelerce, uzuvlarca

şöyle bir çarpışsak da yalanlar dökülse

irkilen çıplak göz bebeklerimize batacak

doğumlar ışık ışık, öyle bir körlük ki

uyansak zevkle canlı isimleri haykırarak

sensiz bensiz tek bir patlama yüreğimizde

Görsel: Mark Gleason “Sleepless”

İçi Dışı Bir Çocuk

içinde bir çocuk saklıyorsun ve adamlar

almak istiyorlar elma yanaklar alma diyemiyorsun

cemaatleri var herkesin isimlerini

cübbelemişler

aşkı

ellemişler kara toprağı ve yoncaları

bulamamışlar altından

içinde bir çocuk aklı saklı kıskanç

kıskaçları var onların

yüzlerin

gözleri var baktıkça yengeçler

istiyorlar bin İsmail

kurban olmak için dizilmişler

senin tepen dönmüş kuyuya deniz

ters yüzün kara etrafın

bedenin, senin boşluğun doğurduğun

düşünce abanın altı çocuk ıslak ıslak

görsel: Luke Hillestad

Dear Devil

dear devil

this is a letter to you declaring or

rather daring to reveal that

there is so much evil in me that I feel ravished

and undone John Donne style

you Mr. Atomic 

I have to,

eyes have to see

need to identify the need to be me and you

possessions, Catholic clothes

capitalist and sexy and watery we

must create a gap

tell me if it is me or you who

objectifies the world into moments

people into things and things into people

tangible, irreversible yet destructible

men and man-moths

bugs and bugs me hard

tell me more about invasion, insertion

whose horns are these wailing and wailing

tell me if you rub my back, do I rub on you

and you, always reddish

with a cross on your forehead old man

feel a joyless alternative flesh-fight

a wrestle with God, the way I wrestle with myself

lustful, mind boggling and forgivingly simple

The Old Man in the Field Sky

in the middle of a field

in a bed not of roses

but of marigolds

an old man sleeps the sky

as he wakes mushy

the absence of sleep, palpitating

another life, another body

something blurry, something blue

beckons him

with no face, half a face

he mirrors in the yellow sky

the blue eyes that belonged to his father

and before to his father’s father

are now about to fade into grey 

pecked at by the birds of prey

every morning

he prays not to dye

for the world already breathes color

for the inhaling eye

Picture: Dalle-2 AI

Efendim Partisi

şehzade ışığı gece

doğuyor kadehlerimize

bizi yargılayan efendimizin aklında

keşfedilmemiş dünyalar büyüyor

melek maymunlar geceyi ipe dizerken

cambaza bak cam güzeli

camının içinden geç kırılmadan ışık

içkimizdeki yabancı onların iri dili

yalan ve yaratıcılık ve yapay zeka şehveti

sarı ve mavi yiyor

çenesi ahlaksızlıklık çuvalı

avuç içlerine akşamlar sığdığında

meyvelerimiz kadınlı erkekli

soframız kaldırım kenarı ve yıllar

nasıl da şaşırmış herkes hiç

aynıymış hiç hep hiçmiş gibi

efendim

uzaylılar yesin o güzel ellerinizi

görsel: Dalle-2 Yapay Zeka

1900

yaşlı adamdan korkuyu alıp çocuklara verdiler

altın makaslarıyla yolu kestiler

umutların kabardığı

hepimiz

bir sokağın sonu olduk

elimizde fenerler

geçmişi arayan güruhuz

geleceğe at arabalarıyla giden

bir biziz

1900 insanın hayali

birinin sığındığı aşk ve hürmet

içimizdeki peygamberi uyandırıyor

görünmeyen ayaklarımıza eski vakitler

isyanlar, endişeler

zincirleriyle

çok fazla ay var göğümüze

takılıyor ve silemediğimiz kirlerimiz

gönlümüzde yük

geceye sırtımızı döndük

yürüyoruz

ancak yaşamış olanlar dönüyor

görsel: Albert Birkle “Leipzig Street”

 

Zu

huzurumdan için huzurumda

ölüm var

ismi

alim

yandım bilmekten

zulasında

babamız efendimizin

zulası

eteklerinin altında kaybolan

ağzım küfür

açlığın açıklığı

sarındığım kelimeler

doyumsuz

kurtların postu

sarı gözleri “papa” zulmü

kuzunun kürkü korku

Mevlevi’nin elleri

aşağı yukarı

dönecek

gün

düğün günü

görsel: Konstantin Korobov “Agnus”

Cennet Kesilmesi

cennetime almıyorlar beni

ağzımda papatyalar nergisler elleri

çok aşk içmişim

karnımda balık denizleri

bekliyorum yüzüm kumda

tövbelimde aklın martıları

aklım iki cam kırığı avuçlarımda

nefes alan yüreğim

dilimden damlayan kızılcık şurubu

alçakmışım kalp yırtmışım

ağacın dalların paçavra adammışım

kuşkonmazlar kasıklarımda 

doğru söz deli dölü

tövbelime inen yol 

düşlediklerim düşman kesilmiş

içim şimdi sadece şimdi

tanrının karın ağrısı

yakın da kurtulalım

cennetime almıyorlar kimseyi

görsel: Maria Elisabeth Merlin

Kıxıl Aşk

baştan başa kırmızı elbisemle

gezdim Polonya’yı

beyaz örtüde ayaklarım

sürülürken

ölüm kamplarından kemikler çaldım

fareleri besledim

evimde büyüttüm korkuyu

bir şöminede kemikleri oduna çevirdim

çıra niyetine iki çocuğu

tanrıdan gizledim

Habil, Kabil

hiç kurban olsun diye

ana oldum

yeşil sarıklı bir cini içimden çıkardım

ölümlü günleri sayarken

unuttum

sınır dışı edildim etimden

ruhum bir bardak çıktı

aşığın şarabında dudaklandım

alın yazılarında büyüyorum

bana aşk dediler varolmanın rızkına

raks ettikçe deliren

görsel:

Naudline Pierre “An Eternal Restlessness (2018)”

error: Content is protected !!